ngSlimScroll Demo Page

This page demonstrates how ngSlimScroll looks like.

ngSlimScroll is AngularJS adaptation of kamlekar's slim-scroll

Mehlika Sultan

Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Gece şehrin kapısından çıktı:
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Kara sevdalı birer âşıktı.

Bir hayâlet gibi dünya güzeli
Girdiğinden beri rü'yâlarına;
Hepsi meshûr, o muammâ güzeli
Gittiler görmeye Kaf dağlarına.

Hepsi, sırtında aba, günlerce
Gittiler içleri hicranla dolu;
Her günün ufkunu sardıkça gece
Dediler: ''Belki bu son akşamdır''

Bu emel gurbetinin yoktur ucu;
Daimâ yollar uzar, kalp üzülür:
Ömrü oldukça yürür her yolcu,
Varmadan menzile bir yerde ölür.

Mehlika'nın kara sevdalıları
Vardılar çıkrığı yok bir kuyuya,
Mehlika'nın kara sevdalıları
Baktılar korkulu gözlerle suya.

Gördüler: ''Aynada bir gizli cihân..
Ufku çepçevre ölüm servileri.....''
Sandılar doğdu içinden bir ân
O, uzun gözlü, uzun saçlı peri.

Bu hâzin yolcuların en küçüğü
Bir zaman baktı o viran kuyuya.
Ve neden sonra gümüş bir yüzüğü
Parmağından sıyırıp attı suya.

Su çekilmiş gibi rü'yâ oldu!..
Erdiler yolculuğun son demine;
Bir hayâl âlemi peydâ oldu
Göçtüler hep o hayâl âlemine.

Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Seneler geçti, henüz gelmediler;
Mehlika Sultan'a âşık yedi genç
Oradan gelmeyecekmiş dediler!..

Yahya Kemal Beyatlı

Slim scroll instance below, uses 'mac-style' class as an example for CSS Styling. mac-style class is included in directive's css file.

O Zaman Av Bitti

öyle çalıştılar ki bir kadını hak ettiler şuralarda buralarda
sıcağıyla bir kadını, elleri ayakları doğurganlığıyla tenha
kadınlar bütün güçlerin vardığı, yeniden bir baktığımız
dünyaya
bütün arabaları iten bütün güneşleri getiren ahşap konaklara
durduğu yerde besleyici, kendine yeten, haydi dedirten hep
adamlara
merdivenler güzel oldu, masalar pek uygun, sevgiyle baktılar
parlayan ışıklara
nasıl köpüren sabunlarımıza nasıl yerli yerinde aynalara

eksikli penceresiz su içinde adamlar
tükenik adamlar gecede kente başladılar

güç güç dayanırlardı erkekler, kadınların kendisi olmasa
yürekler dayanmalar, küçük küçük yumurtalar dökülürdü sokaklara
ama ona akşam mı demeli öyle, karasız dağsız hele eşkıyalar
inmemişse yollara
hani dağdan inmiş herifler biri bıyıklı öbürü daha daha
korkudan bir türlü doğal anlam katan tıkalı yaşamalara
göğüslere kulak memelerine lavanta çiçeği kokutmakla
akşam mı denir ara sokaklarda pis lokantalara

bir otçuk olmayınca çayırdan bir göz seğirtmeyince balıktan
akşam mı denir yükselen küflü kentli buğuya kalabalıktan

ama bardaklar yıkanır daha
gazeteler birden eskir yorgun sebzeler sulanır tabaklarda
adamın biri dalar şarap der öbürü girer o daha
akşam derler kadınlar erkekler doluşurlar yataklara

yorgunlar tükenmezkalemleri tüketirler kaygılarından
susarlar yazmazlar kırk odalı evlerde artık akşama
saygılarından

bunlar kimin kovaladığı sürüler böyle kaçmasız dünyalarda
dalyanlar dolup dolup boşaldıkça dip sularıyla
ormanları boşaltan önüne durulmaz telaşla
en güzel şeye en yakın, birden o kadar uzak dağınık sayfalarda
kolalı yakalarda dimdik, yağlarda kaygan bütün gün
kuytularda
alıp gittikleri sabun bulup döndükleri köpük ne fayda
düzen içinde ölü, huysuz alıngan düzen dışında
onlar yalın onlar bir örnek onlar yalnız satırbaşlarında
kadınlar olmasa güç dayanırlar tuğlalara kâğıtlara
deniz-gök uyumuna
kadınları düşünmeyin, durmadan alışverişte onlar
dayanıklı tanrılarla
karasız dağsız hiç kimsenin aklına filistin milistin
düşmeden daha
akşam derler kadınlar erkekler doluşurlar yataklara

su tükenir güneş bilinir el sevilir
kaçılır yüzyıllık avcılardan evlere girilir

akşam dediler gökyüzü diyenleri doğruladı
büyük kapılı evlere koşuştuk
o yorgun o tükenmez merdivenler saatinde
neyimiz varsa balıktan değil neyimiz varsa tütünden
kalabalığı silkeledik üstümüzden geceyi buyurduk

o zaman sis bastı, suları durdurduk, kurtulduk.
susamlı bitkileri, pencereleri düşündük umutlandık. iyi ki gece vardı. alıp başını gelmiş yılkıları kuytulara sürdük. bütün balıklar ürktüler.

bir yabanlık vardı tüfeklerimizde. kadınlar atlarının üstünde
şapkalarının alımlı tüylerini ellediler.

dizlerimiz sulardan akıyordu. ama ne atlardı. doru donlarına am kesmesi yeleler. aynı at üstünde hem kaçıyor hem kovalıyorduk kendimizi. vurulan bir karacanın hayvansı sesi duyurdu kendini herkese. irkilmez miydik?

o zaman kadınlar gizliden göğüslerini ellediler. güçlerinden gönendiler. bu yetti onlara. ağ sallandı, balık vurdu. tavşanların ot kesen ön dişleri durdu. kuşlar açıldı. torbalar kana belendi. ormanı bozduk.

sağır kadınlar denize karşı konuştular.
köşebaşlarında bakışlar kaldı. adamlar kaçıştı heryerlerden.
av bitti. ormanı boşalttılar. gelip dinlendiler.
uzun parklarda tükenmemiş geyik yoktu bugünlük.

adamların bakmasiyle birden dirildi, güzelleşti, güçlendi kadınların saçları. kadın kadın ısındılar, güvendiler, yörelerine bakıp gülümsediler hatta. kimi “ha evet” dediler. gerektiklerini bilmektendi onların güçleri.

sonradan en güzel unuttukları olacak anları dolduruyorlardı.

sözlerin sözlerin dayanılmaz kösnüsü idi artık bizi buraya
çekip getiren, konuşmak konuşmak…

avdan ve ateşten…
ve her şeyden…

Turgut Uyar

You can adjust the rendering time with the delay option. The default is 100ms.

O Zaman Av Bitti

öyle çalıştılar ki bir kadını hak ettiler şuralarda buralarda
sıcağıyla bir kadını, elleri ayakları doğurganlığıyla tenha
kadınlar bütün güçlerin vardığı, yeniden bir baktığımız
dünyaya
bütün arabaları iten bütün güneşleri getiren ahşap konaklara
durduğu yerde besleyici, kendine yeten, haydi dedirten hep
adamlara
merdivenler güzel oldu, masalar pek uygun, sevgiyle baktılar
parlayan ışıklara
nasıl köpüren sabunlarımıza nasıl yerli yerinde aynalara

Turgut Uyar


If the height is less than the box

öyle çalıştılar ki bir kadını hak ettiler şuralarda buralarda
sıcağıyla bir kadını, elleri ayakları doğurganlığıyla tenha
kadınlar bütün güçlerin vardığı, yeniden bir baktığımız
dünyaya
bütün arabaları iten bütün güneşleri getiren ahşap konaklara
durduğu yerde besleyici, kendine yeten, haydi dedirten hep
adamlara
merdivenler güzel oldu, masalar pek uygun, sevgiyle baktılar
parlayan ışıklara
nasıl köpüren sabunlarımıza nasıl yerli yerinde aynalara

Turgut Uyar